Köşe Yazıları
ASTIMLA BAŞA ÇIKMA ÖNERİLERİ
Astım; herhangi bir enfeksiyon, radyasyon maruziyeti, ilaçlar gibi etkenler sonucu oluşmuş bir hastalık olmayıp kişinin normal vücut yapısının diğer insanlara göre farklı olması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bu nedenle normal insanlara zararsız olan maddelerin bu bireylerde hastalık belirtileri oluşturduğu görülür. ‘‘Atopi’’ denilen bu hastalığa yatkınlık durumunun herhangi bir etkenle oluşmadığını ve kişinin normal yapısı olduğunu bilmek astımla yaşama konusunda bizlere yardımcı olacaktır. Astımda hastalığı tetikleyen etkenlerden uzak durulması hayat kalitesini arttırmada ilaçlar kadar çok faydalıdır. Tedavi konusunda diğer meslektaşlarım sizlere yardımcı olduğu için ben de bazı önerilerle daha kaliteli bir yaşam adına sizlere faydalı olmaya çalışacağım.
Değiştiremediklerimiz
Astımlı kişilerde hastalığın oluşmasına sebep olan ancak değiştirilemeyen bazı faktörler vardır. Bunlar; genetik faktörler, hastalığa duyarlılığı arttıran genler, hava yolunun daralmasına sebep olan genler ve cinsiyettir (kadınlar daha hassas). Bu faktörler düzeltilemeyeceği için bizler tedavi ve hastalık eğitimi konusunda bunlara değil değiştirebileceğimiz faktörlere yöneleceğiz.
Değiştirebileceklerimiz
Tedavinin daha etkin ve yaşam kalitesinin daha iyi olması adına değiştirilebilir faktörler bizlere çok yardımcı olacaktır. Öncelikle bunları isim olarak tanıyıp sonra tek tek ele alalım. Astımda değiştirilebilir faktörler; obezite, sigara dumanı (pasif ve aktif), alerjenler, ev içi akarları, kürklü hayvanlar (köpek, kedi, fare), hamamböceği, mantarlar, küf, mayalar, polenler, enfeksiyonlar, mesleki etmenler, hava kirliliği, beslenme bozukluğu, parfüm, deodorant kullanımı, soğuk havada egzersiz yapımı olarak sayılabilir.
Değiştirilebilir faktörlerden ilk önce obeziteyi ele alalım. Obezite, günümüzün başlıca bir sorunu olup astımlı kişilerde de hastalığı olumsuz etkilemektedir. Uygun kilonun ne olduğunun bilinmesi ve buna göre kilo verilmesi astımlı kişilerde rahatlamaya katkıda bulunacaktır. Bu bakımdan sizlere bir hesap yöntemi vererek öncelikle ne kiloda olmanız gerektiğine yardımcı olalım. ‘‘Vücut kilosu/metre cinsinden boy uzunluğunun karesi’’ bizlere vücut kitle endeksi değerini verir. Bu sayının 20 ile 25 arasında olması normal durumu yansıtır. Bu yüzden vücut kitle indeksi 25’in üzerinde olan kişiler en az 25’i sağlayan değerlere kadar kilo vermelidir. Örneğin 1,70 boyunda bir kişinin vücut kitle endeksinin 25 olması için 72 kiloda olması gerekir, bunun üzerindeki kiloları vermelidir. Bu basit hesapla elde edilen verilere göre obezlikten kurtulan kişilerde astımda bir rahatlama olacaktır.
Sigara dumanı pasif veya aktif içicilik fark etmeden astımlılarda hayatı olumsuz etkilemektedir. Her yönden zararlı olduğu ispatlanmış bir madde olan sigarayı bırakmakta doktorunuza başvurmanız önemlidir, çünkü bireysel çabalar sonuçsuz kalabilmektedir. Astımı kontrol altına almak adına yapılabilecek en iyi işlerden biri de bugün sigarayı bırakmak olmalı ve hayata yeni adımlarla devam etmek olmalıdır. Aksi takdirde sürekli solunan sigara dumanı astımı tetiklemekte, şiddetlendirmektedir. Tabi beraberinde birçok hastalığa da davetiye çıkarmaktadır.
Ev hayvanlarına dikkat
Ev içi akarları, ev tozları astımı tetiklemektedir. Bu sebeple ev hijyeni iyi olmalı ve mümkün olduğunca bunlardan uzak durulmalıdır. Ev içinde kedi, köpek bakımı da astımı tetiklemekte ve bundan da vazgeçilmelidir. Astımlıların bir kısmında var olan polen alerjisi ise ilkbahar aylarında önemli bir sorun oluşturmaktadır. Ev içinde çiçek bakımı özellikle bu aylarda kişilerde hastalığın belirtilerini arttırabilmektedir. Bu sebeple bitkilerden uzak durulması ve ilkbahar aylarında buna özen gösterilmesi önemlidir.
En az ilaçlar kadar önemli
Ev dışı hava kirliliğine yapılabilecek çok fazla bir şey yok ancak ev içi havalandırma iyi olmalı ve kirli hava ile maruziyet minimuma indirilmeli. Beslenme kalitesi arttırılmalı, sebze ve meyve tüketimi iyi olmalıdır.
Başta da belirttiğim gibi astım, normal bireylere zararsız olan maddelerin kişilerde hava yolunu daraltarak bazı belirti ve bulgulara yol açması ile giden bir hastalıktır. Bu bakımdan her birey hassas olduğu maddenin ne olduğunu en iyi bilen kişi olarak bunlardan uzak durmalı ve hayatına bu şekilde devam etmelidir. Hassas olunan madde polenler ise bunlardan uzak durmak, ev tozu ise ev hijyenine dikkat etmek, parfüm ise bunu kullanmamak astımlı kişilerde en az ilaçlar kadar büyük faydalar sağlayacaktır. Bu bakımdan astımlı her birey hassas olduğu maddeyi bulmalı ve bundan uzak durmalı, değiştirebileceği faktörler olarak saydığımız durumlara dikkat etmelidir. Ayrıca eşlik eden reflü, üst solunum yolu enfeksiyonları gibi başka hastalıkları varsa bunların tedavisine de dikkat etmelidir.
Herkese şifa dolu bir hayat diliyorum.
.
.
MİDE ÜLSERİ
Midede kas tabakasında oluşan doku kayıplarına ülser denir. Midede bulunan bazı temel hücreler asit ve enzimleri salgılar. Mide asitlerinin ve enzimlerinin etkisi ile de bu hastalık oluşur. Bu asit salgılanmasını arttıran yiyecek ve içeceklerin tüketimi ise mide ülserinin oluşumunu hızlandırır. Bu sebeple mide ülseri beslenme alışkanlığı ile yakından ilişkilidir. Yani sevgili arkadaşlar yediklerimiz ve içtiklerimiz bu hastalığı meydana getirmekte ne kadar önemliyse, hastalığın teşhisinden sonra beslenme alışkanlıklarına dikkat etmek de tedavi olmakta en az o kadar önemlidir.
Doku kaybının ne düzeyde olduğunu göstermek bakımından bu görsel oldukça faydalı:
Sağlık Araştırmaları Ve Yaygınlık Oranı
Dünyanın değişik kesimlerinde farklı sıklıkta görülür. Hayat boyu yaygınlık oranı yaklaşık %10‘dur. Kadınlara göre erkeklerde daha fazla oranda görülmektedir. Yaş ilerledikçe görülme oranı artmaktadır.
Hastalıkta Görülen Şikayetler
Karın ağrısı; midede, yanıcı, ezici tarzda bir ağrı olup yemek yemekle azalır. Yemeklerden 1-3 saat sonra ortaya çıkar ve bu ağrı uykudan uyandırabilir, sırta yayılabilir. Bulantı ve kusma görülebilir. Hazımsızlık; ağrı, yanma, şişkinlik, geğirme tarzında şikayetler görülebilir. İştahsızlık, kilo kaybı görülebilir.
Hastalığın Teşhisi
Doktorunuza anlatacağınız; ağrının oluşum şekli, oluşum zamanı ve ağrıyı arttıran ve azaltan sebepler gibi bilgiler hastalığın tanınmasında son derece önemlidir. Emin olunmak için yapılabilecek en önemli işlem ise endoskopidir. Mide ülserlerinde mutlaka endoskopik inceleme yapılmalıdır. Mide ülseri en çok gastrit ile karıştırılmaktadır. En önemli ayırt edici özelliği ise ülserdeki karın ağrısı açlıkta görülür, ancak gastritteki karın ağrısı ise yemekten sonra yani toklukta görülür. Ayrıca yağlı yemeklerle beslenme gastrit ağrısını arttırır.
Tedavi
Midedeki asidi azaltan ilaçlar ve beslenme alışkanlıklarında yapılacak değişiklikler tedavinin temel prensiplerini oluşturur.
Ülseri bulunan kişiler asitli içecekler, baharat, acı yiyecekler, salamura ve turşudan uzak durmalı. Aspirin kullanımına dikkat edilmeli, gerekli olmadıkça aspirin ilacı kullanılmamalı. Güm içerisinde azar azar ve sık sık beslenilmeli, açlıktan uzak durulmalı.
Ülser Hastalığının Yapacağı Zararlı Etkiler
Ülser; kanama, delinme ve tıkanıklık gibi bazı zararlı etkilere neden olabilir. Bir çok ülser hastası insanımız maalesef ilaç kullanmasına rağmen beslenme alışkanlıklarında değişiklikler yapmadığı ve midesine zararlı yiyecek ve içecekleri tüketmeye devam ettiği için tedaviye olumlu yanıt alınamayıp üstelik bir de bu zararlı etkiler görülmesine sebep olabilmektedir. Bu sebeple dirençli yani tedaviye cevap vermeyen ülserde öncelikle sevgili halkımızın dikkat etmesi gereken beslenmeye ve tabii ilaç kullanıma dikkat etmek olmalıdır. Aspirin kullanmaya devam eden ve sigara içenlerde bu zararlı etkiler daha sık görülmektedir.
Ülser hastalığını elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Sizler için önemli olan bir kaç başlığı ise aşağıya ekledim. Bu bilgiler daha sağlıklı bir hayat sürmeniz açısından sizlere kolaylık sağlayacaktır.
Hangi Şikayetler Olursa Doktora Başvurulmalı
Açken karnınızda şiddetli ağrı oluyorsa, karın ağrınızı azaltmak için ellerinizle karnınıza bastırıyorsanız veya dizlerinizi karnınıza çekiyorsanız (bu ikisi ağrının şiddetli olduğunu gösterir), yemek yedikten sonra ağrınız azalıyorsa muhtemelen mide ülseriniz var demektir. Bu sebeple öncelikli olarak aile hekiminize veya dahiliye yani iç hastalıkları doktoruna başvurmalısınız.
Neler Yenilmemeli
Mide ülseriniz varsa veya olmamasını istiyorsanız mutlaka beslenmenize dikkat etmelisiniz. Tedavi alıyorsanız bile tedavinin etkili olabilmesi için beslenmenize dikkat etmelisiniz. Özellikle acı ve baharatlı yemeklerden uzak durmalı, biber, kırmızı biber, karabiber, tüketiminizi mutlaka en aza indirmelisiniz. Ayrıca turşu, salamura, çiğköfteden de uzak durmalısınız. Burada mutlaka bilmemiz gereken şey az önce de söylediğim gibi, ilaç alıyor olsanız bile bu yiyeceklerden uzak durmalısınız. Aksi taktirde ilaçların faydasını görmez, hastalığın ilerlemesine sebep olabilir ve ”hastalığın zararlı etkilerinin” sizlerde görülmesine yol açabilirsiniz.
Neler İçilmemeli
Gazoz ve kola gibi asitli içeceklerden mutlak surette uzak durmalısınız. Unutmayın ki bu hastalık mide asidinin zararlı etkilerinden dolayı oluşmakta. Bu içecekleri tüketmeye devam etmeniz asitleri arttırır ve hastalığı şiddetlendirir.
Son Söz
Mide ülseri tedavisi mümkün olan bir hastalık ancak beslenme bu tedavinin olumlu olmasında son derece önemli. Bu sebeple bahsettiğim uyarıları dikkate aldıkça bu hastalığın zararlı etkileri sizlerde görülmeyecek ve konforlu bir hayat yaşayabileceksiniz. Hepinize sağlıklı bir hayat diliyorum.
.
.
KEMİKTEKİ RİSK OSTEOPOROZ
Düşük kemik kitlesi ve kemiğin yapısındaki değişikliklerle oluşan ve bunun sonucunda kemik kırılganlığının ve kırık riskinin arttığı bir hastalıktır. Osteoporozda; kemik kütlesi azalır, kemik kalitesi bozulur, kırık riski artar. En yaygın kemik hastalıklarından biridir. Tanısı ve tedavisi olan bir hastalıktır. Hastalığın belirtilerinden şüphelenerek doktora başvurulması ve birazdan anlatacağım hastalığın oluşmasına karşı gerekli önlemlerin alınması bu hastalığın önüne geçilmesini sağlayacaktır. Bu hastalıkta kemik gücünde azalma ve buna bağlı kırık riskinde artma görülür. Kemik gücü normalde kemik mineral yoğunluğu ve kemik kalitesine bağlıdır. Örneğin kemikteki minerallerin azalması kemik yapısını bozarak kırılganlığı arttırır. Böylece osteoporoza zemin hazırlar. Kemik kalitesini belirleyen bazı faktörler vardır. Kemikte özellikle kalsiyum ve D vitamini olmak üzere birçok depo edilen madde vardır. Bunların yetersiz olduğu durumlarda kemik kalitesi bozulur ve osteoporoza zemin hazırlar.
Sebepleri
Osteoporoz bir çok sebepten dolayı kaynaklanabilir. Birincil osteoporoz; menopoz sonrası osteoporoz ve yaşlılığa bağlı osteoporoz olmak üzere iki çeşittir. İkincil osteoporoz; bu gruptaki osteoporoz bazı hastalıklara bağlı olarak ortaya çıkar. Bunlar; hormonlara bağlı nedenler, kanserler, romatolojik hastalıklar, kronik nörolojik hastalıklar, ilaçlar, karaciğer-mide-bağırsaklara bağlı nedenler, beslenme ve hareketsizliktir.
Menopoz sonrasında osteoporozun görülme ihtimali artar. Çünkü kadınlarda kemik yıkımının en hızlı olduğu zaman menopozdan sonraki dönemdir. Ayrıca menopoz sonrasında bazı hormonların azalması kemik mineral yoğunluğunu azaltır ve böylece osteoporoza zemin hazırlar. Yaşlılık dışında görülen osteoporoz menopoz sonrası görülen değişikliklerden dolayı kadınlarda erkeklerden 5 kat daha fazla görülür. Menopoza bağlı osteoporozda kemiğin sadece bir kızım yapısı etkilenirken, yaşlılığa bağlı osteoporozda kemiğin bütün yapısı etkilenir.
Risk Faktörleri
Osteoporozdaki risk faktörleri değiştirebildiğimiz ve değiştiremediğimiz olmak üzere ikiye ayrılır.
Değiştirebildiğimiz özellikler; yetersiz egzersiz osteoporoza zemin hazırlar. Bu nedenle düzenli spor yapımı bizi bu hastalıktan korur. En ucuz ve en kolay yapılabilen spor olarak da yürüyüş tercih edilebilir. Yetersiz beslenme osteoporoz açısından tehlike oluşturur. Özellikle; kalsiyum ve D vitamini alımının yetersiz olması kemiğin yapısında zayıflamalara neden olur ve bu hastalığın görülme ihtimalini arttırır. Ülkemizdeki en önemli sorunlardan birisi ise ilaç kullanımının uygun olmaması. Öncelikle doktor tavsiyesi olmadan yapılan ilaç kullanımı başta karaciğer olmak üzere bütün vücudumuza zararlıdır, osteoporoz açısından da risklidir. Sigara kullanımı ve alkol tüketimi de bir çok hastalığa olduğu gibi osteoporoza da sebep olabilmektedir. Bu saydığımız özellikler bizlerin değiştirebileceği özelliklerdir. Unutmayın ki her hastalıkta değiştirilebilecek ve değiştirilemeyecek özellikler vardır. Hastalıktan korunmak ve tedavi olmak açısından değiştirilebilen faktörler bizim için önem arz eder, çünkü bunları değiştirebilir ve en az ilaçlar kadar tedavimize yardımcı olabiliriz. Düzenli spor yaparak, yeterli ve dengeli beslenme ile vitamin ve mineral yeterliliğini sağlayarak, gereksiz ilaç kullanımından ve sigara ile alkolden uzak durarak, osteoporoza karşı önlem alabiliriz.
Değiştiremediğimiz özellikler de vardır. Bunlar; yaş, cinsiyet, erken menopoz olarak sıralanabilir. Yaşa bağlı olarak ortaya çıkan veya erken menopoza bağlı olarak ortaya çıkan osteoporoza karşı önlem alamayız. Sonuçta bu faktörler bizler tarafından değiştirilemez ve bu sebeple bu özellikler açısından tedaviye destek sağlayamayız. Bu durumlarda destekleyici tedavilerle kırıkların oluşmasının önüne geçebiliriz.
Hastalığın Belirtileri
Ağrı, boy kısalması ve kemik kırıkları olarak sıralanabilir. Osteoporozdaki kemik kırıkları normal kırıklara göre daha farklıdır. Osteoporozlu kişilerde en küçük travmalarda bile kemik kırıkları görülebilir ve normale göre daha uzun dönemde iyileşir. Kişi eğer en küçük darbelerde bile kemik kırığı yaşıyorsa, ağrıları mevcutsa, boy kısalığı gerçekleşiyorsa kendisinde osteoporoz hastalığı olduğunu düşünmeli ve en yakın zamanda bir iç hastalıkları uzmanına başvurmalıdır. Osteoporoz kırığının yaşla birlikte sıklığı artar, kadınlarda daha sık görülür ve hafif bir darbe ile bile oluşabilir.
Tanı
Hastalık belirtilerini kendinde gören kişi bu hastalıktan şüphelenerek doktora başvurmalıdır. Tanıda mineral, hormon ve vitaminlerin düzeyine bakılır, röntgen kullanılır ve nükleer tıpta kemik mineral yoğunluğuna bakılır.
Osteoporoz Nasıl Önlenir
Beslenme osteoporoz önlenmesinde son derece önemlidir. Bu amaçla süt ve süt ürünlerinin tüketimi önemlidir. Günlük olarak 1 gr kalsiyum kan dolaşımında yer alır. Bu kalsiyumu yediğimiz ve içtiğimiz besinlerle almıyorsak kemikten çözünür ve kana karışır. Yani kalsiyum ihtiyacını günlük olarak besinlerle sağlamamız gerekir. Aksi taktirde her gün kemikten kalsiyum çözünür ve kemiğin kalitesi bozulur. Bunun sonucunda da zamanla osteoporoz hastalığı oluşur. 1 bardak süt, bir kâse yoğurt ve 2 kibrit kutusu büyüklüğünde peynir günlük kalsiyum ihtiyacını sağlamak için yeterlidir. Bu besinler günlük olarak tüketilmeli ve böylece kemikteki kalsiyum çözünmeyecek, kemiğin kalitesi bozulmayacaktır. Ayrıca yeşil yapraklı sebzeler, soya fasulyesi, baklagiller, fındık, pekmez tüketimi de kalsiyum açısından önemlidir. Alışkanlıklar düzenlenmeli, alkol ve sigaradan uzak durulmalı. Hareketsizliğin önüne geçilmeli, sportif faaliyetlerde bulunulmalı, egzersiz yapılmalı. Başka sebeplerle alınacak ilaçların osteoporoz üzerindeki etkisi doktora sorulmalı.
Tedavi
Kalsiyum ve D vitamini ilaçları verilir. Eksikliğinde osteoporoza sebep olan hormonlar verilir. Beslenme önerilerinde bulunulur. Egzersiz yapılır. Osteoporozda hafif darbelerde bile kırık oluşabileceği için düşmeye karşı ev içinde önlemler alınmalı.
Hangi Şikayetler Olursa Doktora Başvurulmalı
Diz ve eklem ağrılarının sürekli olması ve artması, hafif darbelerde bile kemik kırıkları oluşması, menopoz sonrası kemik ağrılarının artması gibi durumlar görüldüğünde öncelikle aile hekimine ardından iç hastalıkları uzmanına başvurulmalı.
Son Söz
Osteoporozda kalsiyum ve D vitamini son derece önemli olduğundan süt, süt ürünleri ve yeşil sebzelerin tüketimi önemlidir. Beslenmeye ve düzenli egzersiz yapımına dikkat edilmeli. Hepinize sağlıklı bir hayat diliyorum.
.
.
DEMİR EKSİKLİĞİ KANSIZLIĞI
Demir Vücudumuzda Ne İş Yapar
Demir vücudumuzda bir çok önemli fonksiyonda görev alan önemli bir mineraldir. Hücresel faaliyetlerde görevli olan bir çok enzimin yapısında bulunarak bu fonksiyonlarını yerine getirir.
Demir Emilimine Etki Eden Faktörler
Besinlerle birlikte aldığımız demir minerali emilerek vücudumuzda işleyişi için depolanır. Bu emilimi arttıran ve azaltan sebepler vardır. Emilimi arttıran sebepler normal aralıktaysa bizim için iyi, emilimi azaltan sebepler fazla ise demir eksikliği oluşumuna neden olacağı için kötü bir durumdur. Demir emilimini azaltan nedenler; mide rahatsızlığı nedeniyle asid düzeyini azaltan ilaçların kullanımı, çay ve kahvenin çok tüketilmesi, tahıl ve baklagillerin sık tüketilmesi sayılabilir. Demir emilimini artıran nedenler; C vitaminini içeren meyvelerin tüketilmesi, kırmızı et ve yeşil sebzelerin tüketilmesi demir emilimini arttırır.
Demir Eksikliği Nedenleri
Demir eksikliğinin oluşumu 4 sebepten dolayı görülür. Bunlar; biz besinlerle demiri az alıyor olabiliriz, demire olan ihtiyacımız artmış bu yüzden aldığımız demir bize yetersiz geliyordur, demir alıyoruz ancak emilim yeterli olmadığı için demir vücuttan atılıyor böylece etki etmiyordur ya da kan kaybımız vardır bu sebeple eksiklik yaşıyoruzdur.
1-Diyete bağlı faktörler: Bu faktörler bizim demiri az aldığımız durumlardır. Yani burada yer alanlar demiri az alma sebeplerimizdir. Bunlar; katı gıdalara erken geçilmesi, kırmızı etin az tüketilmesi, inek sütünün erken alımı, fazla çay ve kahve içilmesi, C vitamininin yetersiz alınması, anne sütünün 6 aydan sonra tek başına kullanılmasıdır.
2-Artmış demir ihtiyacı: Bu bölüm ise normal insanlardan daha fazla demir alması gereken kişileri kapsamaktadır. Düşük kilolu doğan bebekler, büyümesi normalden hızlı olan bebekler, erken doğan bebekler, kızlarda 10-12 ve erkeklerde 11-14 yaş aralığı, gebeliği bulunan kişilerin normal insanlara göre daha fazla demir alması gerekir. Eğer normale göre daha fazla demir alınmazsa bu kişilerde demir eksikliğine bağlı kansızlık görülür.
3-Azalmış emilim: Bu grupta ise demiri yeterli düzeyde alan ancak bağırsaklarında emilim yeterli olmadığı için demir eksikliği görülen kişiler yer alır. Bu sebepler ise; mide rahatsızlığı nedeniyle asid düzeyini azaltan ilaçların kullanımı, çay ve kahvenin çok tüketilmesi, tahıl ve baklagillerin sık tüketilmesi ve hücresel yapıların bozulması olarak sıralanabilir.
4-Kan kaybı: Herhangi bir sebeple vücudumuzun herhangi bir yerinde kan kaybı olması kansızlık yönünde eksikliğe yol açar.
Hastalıkta Görülen Özellikler
Burada sayacağımız özellikler bizim için son derece önemlidir. Çünkü bu özellikler demir eksikliğine bağlı kansızlığı bulunan kişilerde görülen özelliklerdir. Dolayısıyla bu sayacağımız özelliklerin bir arada görüldüğü kişiler kendilerinde kansızlık olacağını düşünerek doktoruna başvurmalıdır. Bunları teker teker saymaya başlayalım; iştahsızlık, halsizlik, ellerde ve ayaklarda sık üşüme, baş dönmesi, sürekli uykulu olma hâli, toprak yeme isteği, dilin yüzeysel yapısının bozulması, yutma güçlüğü, kolay ve çabuk öfkelenme, dikkat azalması, kalp hızında artmış olması sebebiyle çarpıntı hissedilmesi, fiziksel performansta azalma, çabuk yorulma, ellerde ve ayaklarda sık üşüme, sık enfeksiyon geçirme. Bu sebepler demir eksikliği olduğunda bizlerde görülür. Bunlar arasında; iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, toprak yeme isteği, baş dönmesi, göğüste çarpıntı, dikkat azalması, sık hastalanma bizlerin kolaylıkla farkında olacağı durumlardır. Bu durumları sürekli yaşayan kişiler demir eksikliğinin olup olmadığının anlaşılması bakımından doktoruna başvurmalıdır.
Hastalığın Tanınması
Hastalık yapılacak bir kan tahliliyle kolaylıkla belirlenebilir. Bu bakımdan önemli olan ”Hastalıkta Görülen Özellikler” bölümünde anlattığımız özellikleri bulunan hastaların doktoruna başvurması ve bunları doktoruna eksiksiz bir şekilde anlatmasıdır. Bu hastalıkta kandaki hemoglobin ve demir düşmüştür.
Tedavi
Öncelikli olarak eksikliğe neden olan sebep bulunmalı ve bu sebep düzeltilmelidir. Alınacak demir ilaçları ile de tedaviye başlanmalıdır. Burada unutulmaması gereken ise bunun uzun süreçli bir tedavi olmasıdır. Yaklaşık ilk bir ay içerisinde kandaki hemoglobin düzelir ancak tam bir tedavinin olması ve vücuttaki demir depolarının dolması adına tedaviye 3 ay devam edilmelidir. Burada bir hususu daha aile bilmelidir. Demir ilaçları dişlerde ve büyük abdestte geçici siyahlık yapar. Bu durum geçici olup tedaviye başlandığı sırada görülürse ilaçlar kesilmemeli ancak aşırı şikayetçi olunacak bir duruma dönüşürse doktora danışılmalı. Ayrıca demir tedavisi bulantı, kusma, hazımsızlık, kabızlık gibi durumlara sebep olabilir. Demir ilacı kullanan hastalarımız bunları da bilmelidir.
Hangi Şikâyetler Olursa Doktora Başvurulmalı
İştahsızlık, hâlsizlik, çabuk yorulma, toprak yeme isteği, göğüste çarpıntı, baş dönmesi, dikkat azalması, sık hastalanma demir eksikliği bulunan kişilerde görülen önemli özelliklerdir. Bu durumları sürekli yaşayan kişiler demir eksikliğinin olup olmadığının anlaşılması bakımından en yakın zamanda doktoruna başvurmalıdır.
Neler Yenilmemeli – Kullanılmamalı
Çay ve kahve çok tüketilmemeli, tahıl ve baklagiller sık tüketilmemeli, mide ilaçları ancak gerekli olduğu durumlarda kullanılmalı. Mide ilacı kullanan bir kişi mide ilacıyla demir ilacını aynı almamalı, ikisini en az 1.5-2 saat arayla kullanmalı.
Neler Yenilmeli
C vitaminini içeren meyveler, kırmızı et, yeşil sebzeler, pekmez, kabak ve ay çekirdeği, yumurta, balık ve maydanoz tüketilmeli. Bu besinler demir içermesi bakımından önemlidir.
Bebeğimiz İçin Neler Yapabiliriz
İlk 6 ay sadece anne sütü vermeli, 3 aydan sonra doktorumuza danışarak ek demir ilacı vermeli, 6 aydan sonra ek gıdalara geçmeli, inek sütünü 1 yaşından sonra ve az miktarda vermeli (günde en fazla 2 su bardağı), meyve ve meyve suyu verilmeli. Bunları yaparak bebeğimizde demir eksikliğinin oluşmasına engel olabiliriz.
Son Söz
Demir eksikliği tedavisi mümkün olan bir hastalık ancak beslenme bu tedavinin olumlu olmasında son derece önemli. Bu sebeple alınan besinlere dikkat edilmeli ve ”Hastalıkta Görülen Özellikler”i yaşadığımızı fark ettiğimizde doktorumuza başvurmalıyız. Hepinize sağlıklı bir hayat diliyorum.
.
.
ALERJİYİ TANIYALIM
Nedir
Normalde zararsız olan maddelere karşı bazı insanların anormal veya fazla tepki göstermesine alerji denir. Bu duruma sebep olan maddelere alerjen denir. Bu madde çoğu insanda normal olan ancak bazı insanlarda anormal tepkilere yol açan bir maddedir. Örneğin yumurta sarısı bir çok insan için normalken bazı insanlarda aşırı kaşıntılara yol açar. Yumurta sarısı yediğinde bu şekilde kaşıntısı olan kişide alerji oluşmuş demektir. Yumurta sarısı da bu durumda alerjen olarak adlandırılır.
Alerjen Maddeler
Alerjen olarak adlandırdığımız maddeler normalde çoğu insan için zararsız maddelerdir. Sadece yatkınlığı bulunan kişilerde hastalığa neden olurlar. Yaklaşık olarak 30.000 alerjen madde olduğu tahmin edilmektedir. En çok görülen alerjenler ise şunlardır; polenler, fındık, yumurta, küf, deniz yiyecekleri, süt, çamaşır deterjanı, ev tozu akarları, arı sokması, hamamböceği, buğday, mısır, hayvan kılı, kedi tüyü, lateks.
Alerjik Durumları Nasıl Anlayabiliriz
Peki bir alerji kendini hangi şekillerde vücudumuzda gösterebilir? Bunları bildiğimiz zaman hangi şikayetlerimiz olduğunda alerjimizin olduğunu bilecek ve buna sebep olan maddeyi arayabileceğiz. Ancak alerji yapan maddeyi düşünmeden önce hangi durumlarda bunu düşünmemiz gerektiğini bilmek önemli. Bu da alerjinin görülme şekillerini bilmekle mümkün.
Anafilaksi: Alerjinin görülebilecek en ciddi durumudur. Hızlı bir şekilde müdahale edilmezse kişi kaybedilebilir. Kızarık halinde bir bölge oluşur ve burada kaşıntı görülür. Boğaz şişmeye başlar ve kişi rahat nefes alamayacak boyuta gelir. Kan basıncı da düşmeye başlar ve böylece hayatı tehdit eder. Anafilaksiye genellikle; ilaçlar, besin maddeleri ve böcek ısırmaları neden olur. Herhangi bir ilaç – gıda alımından veya böcek sokmasından sonra bunları yaşarsak acilen hastaneye başvurmamız gerekir. Unutmayın ki bir arı sokmasının neden olduğu ölümler işte bu gruba girer ve dikkatli olunması gereken bir durumdur.
Alerjik Rinit: Halk arasında bilinen adı saman nezlesidir. Belli aylarda görülüyorsa mevsimseldir ve buna polenler sebep olur. Sürekli görülüyorsa ise hayvan tüyleri, ev tozu buna sebep oluyordur muhtemelen. Özelilikle kuş ve kedi gibi tüylü hayvanları evde beslemek buna sebep olabilmekte. Alerjik rinitin bizde sebep olabileceği şikayetler ise şöyledir; burunda akıntı ve tıkanma, hapşırma, boğazda ve genizde kaşıntı, koku ve tat almada güçlük. Bu durumları yaşadığımızda alerjik rinite yakalanmış olma ihtimali hemen akla gelmelidir.
Alerjik Konjonktivit: Bir grup hastalığı tanımlar aslında. En sık görülen tipleri ise mevsimsel ve sürekli olan tiplerdir. Mevsimsel olan tip çocukluktan itibaren görülmeye başlar. Mevsimsel tipin görülmesine havadaki alerjen maddeler sebep olurken; sürekli olan tipe mantarlar, ev tozu ve hayvan tüyleri sebep olur. Alerjik konjonktivitte; gözlerde kaşıntı, batma, sulanma, çapaklanma oluşur, gözlerde yanma, kızarıklık, ışığa karşı hassasiyet görülür ve görme bozukluğu oluşabilir. Göz kapaklarında şişlik oluşabilir. Güneşe dikkat edilmeli ve mutlaka kaliteli güneş gözlükleriyle dışarı çıkılmalı. Göz hijyenine dikkat edilmeli.
Alerjik Astım: Astımın oluşumunda bir çok faktör yer alır ve bunlarda biri de alerjen maddelerin solunmasıdır. Bu alerjenler solunum yollarında sürekli bir iltihaba sebep olarak solunum yollarının daralmasına neden olur ve böylece astıma sebep olur. Bu alerjenler kedi ve köpek tüyleri, ev tozları, ev akarları olarak sayılabilir. Bir kişide; nefes sıkışması, öksürük, göğüs ağrısı, solurken hışıltı oluşması, uykudan kaldıran öksürük olması alerjik astımın olduğunu düşündürür. Alerjik astımın görülmemesi için tetikleyici faktörlerden uzak durmak gerekir. Yatak örtüleri haftada bir defa yıkanmalı, yastık ve yorganların özel kılıfları olmalı. Evin havalandırılması arttırılmalı. Ev ve temizlik işlerinde maske kullanılmalı. Haftalık ev temizliği yapılmalı. Kedi ve köpek alerjisi varsa evde bulundurulmamalı. Polen alerjisi bulunanlar özellikle ilkbaharda mümkün mertebe ev dışına çıkmaktan uzak durmalı, dışarıda gözlük kullanmalı ve günlük duş almalı, evde bitki yetiştirmemeli. Sigaradan uzak durmalı.
Ürtiker: Halk arasında kurdeşen olarak bilinir. Ürtiker 24 saat içinde; kaşınır, kızarır, kabarır, kaybolur. Aniden başlayan ateşle birlikte kaşıntı tipiktir. Eğer ürtiker 1.5 aydan daha kısa sürede geçiyorsa akut, 1.5 aydan daha uzun sürüyorsa kronik ürtiker adını alır. Akut ürtikere genel olarak; deniz ürünleri, süt, yumurta, böcek sokmaları, çilek, domates, enfeksiyonlar ve ilaçlar sebep olur. Kronik ürtikere ise; alerji yapan maddenin çok uzun süre alınması, hava sıcaklığı değişiklikleri, fiziksel etkenler ve cilt hastalıkları sebep olur. Ürtikere neden olan maddenin veya durumun kişi tarafından fark edilmesi önemlidir. Eğer fark edilirse kişi bu maddeden veya durumdan uzak durarak ürtiker açısından önlem almış olur.
Kişisel Muayene
Görüldüğü gibi alerjen maddeler çok çeşitli olup sayısı binlere varan bir listeyi oluştururlar. Bu durumda bizde alerjiye sebep olan bir maddeyi nasıl anlayabiliriz? Öncelikle, bu alerjinin aniden mi çıktığı yoksa mevsimsel olarak mı görüldüğüne bakmalıyız. Örneğin, her bahar mevsiminde görülüyorsa burada daha çok polen alerjisinden bahsedebiliriz. Ancak ilk defa alerji oluşuyorsa bu defa son günlerimizi sorgularız. Örneğin, fark ettik ki ilk defa alerjimiz oluşmuş. Bu durumda son bir – iki gün yediklerimizi ve içtiklerimizi düşünmeli, bunları teker teker yiyerek veya içerek alerjiye sebep olan besin maddesi yönünden kendimizi test edebiliriz. Bir önceki gün yumurta, soya fasulyesi, fındık ve süt tüketen kişi bunları tek tek deneyerek hangisinin alerji yaptığını anlayabilir. Bu örnekleri çoğaltarak nasıl bir yol izleyebileceğimizi öğrenebiliriz. Örneğin, bir kedi sahibi olmak istedik ve bir tane aldık. Ancak kaşınma, hapşırma tarzında şikayetlerimiz oluşmaya başladı. Bu durumda kediyi almakla alerjinin çıkış zamanı paralel olduğu için buna bağlamak elbette doğru olur.
Bir bebeğimiz var ve ona A marka bebek bezi kullanıyoruz. Aylarca kullandık hiç bir sorun yaşamadık. Bir gün B markası bir bebek bezi kullandık ve bebeğimizin cildinde kızarıklıklar oluşmaya başladı. Yeni kullandığımız bebek bezi bebeğimize alerjen olarak etki etmekte demektir ve derhal tekrar A markasına dönmemiz gerekir. Normalde alerji yapmayan yumurta özellikle yaz aylarında alerjiye neden olabilmekte. Yağ oranı yüksek bir besin olan fındık da bazı kişilerde değişik etkilere neden olabilmekte. Bu bilgiler ışığında bilmemiz gereken şu olmalı; bizde alerji yapan maddeyi en iyi biz bulabiliriz. Son günlerde yediğimiz – içtiğimiz maddeleri, temas ettiğimiz maddeleri ve hayatımızda meydana gelen değişiklikleri düşünerek bunu en iyi bulabilecek olan biziz.
Alerji Testleri
İnsan vücuduna alerjen özellik gösteren yaklaşık 30.000 maddeden söz edilmektedir. Bütün maddeler için test olması elbette mümkün değil. Bütün bu maddeler için test olsa bile hastalara her madde için ayrı ayrı olmak üzere toplamda 30.000 test yapılması yine mümkün değildir. Bu bakımdan sadece alerjen özelliğini en çok gösteren maddeler için test yapılmaktadır. Bunlara örnek olarak; çeşitli gıdalar, süt, arı venomları, penisilin, kan testleri, yumurta, fıstık ve balık sayılabilir. Bu maddelerin testleri yapılabilir ancak bundan da önemlisi kişinin kendi muayenesidir (Kişisel Muayene bölümü).
Tedavi
Öncelikli olarak hastalığın farkında olmak önemlidir. ”Alerjik Durumları Nasıl Anlayabiliriz” bölümü dikkatle okunmalı ve o bölümde yazan şikayetler olursa doktora başvurulmalıdır. Unutulmamalıdır ki alerji de en önemli kişi biziz. Alerji şikayetlerini fark ettiğimiz andan itibaren ilk yapmamız gereken son bir kaç günde yediğimiz ve içtiğimiz besinleri gözden geçirmek, temas halinde bulunduğumuz maddeleri ve ortamları düşünerek bütün bu bilgileri doktorumuza anlatmaktır. Görüldüğü gibi alerji yapan maddeler yani alerjenler diğer insanlar için normal maddeler olup sadece bazı insanlarda hastalık yapmaktadır. Bu bakımdan unutmamalıyız bu maddeler bizlere normal etki göstermediğinden tedavi olsak bile bu maddelerden ömür boyu uzak durmamız gerekir. Doktorumuzun da ayrıca vereceği önerileri dikkate alarak ve alerjinin hangi tipi bizde görülüyorsa ona göre koruma yöntemlerini uygulayarak daha konforlu bir hayat sürebiliriz.
Hangi Şikâyetler Olursa Doktora Başvurulmalı
Genel olarak; ciltte ve gözlerde kaşıntı, kızarıklık, yanma, ciltte kabarıklık, boğazda şişme, nefes almada zorluk, öksürük, görme bozukluğu, göğüs ağrısı, hışıltılı solunum gibi durumlar alerjiyle ilgilidir. Bu durumlar bir çok başka hastalıkta da görülebilen özellikler olduğundan alerjenlerle temas halinde olduktan sonra bu şikayetleri taşıyanlarda alerjiden söz edilebilir. Özetle söyleyecek olursak; herhangi bir alerjenle temas edip ardından bu şikayetleri yaşayan kişi alerji bakımından doktoruna başvurmalı.
Uzak Durulması Gerekenler
”Kişi kendinin doktorudur.” deyişi alerji için çok doğru bir tespittir. Alerjen maddeler olarak saydığımız özellikler eğer bizde şikayete sebep oluyorsa bunlardan uzak durmak gerekir. Bu uzak durmak kesinlikle kısa bir süreliğine olmayıp gerektiğinde yıllarca sürmelidir. Örneğin, deniz ürünlerine alerjisi olan bir kişinin tedavi olduktan sonra tekrar bu ürünleri tüketmesi kendisinde yine hastalığa neden olacaktır. Çünkü bu kişinin vücudu deniz ürünlerini alerjen olarak gördüğünden tedavi olsa bile mutlaka bunlardan uzak durmalıdır.
Son Söz
Alerjiyle ilgili olarak en önemli sayabileceğim bir kaç ifadeyi akılda tutmakta yarar var. Alerji bizim vücudumuzun diğer insanlardan farklı tepkiler vermesidir. Bu bakımdan bu maddelerden gerektiğinde ömür boyu uzak durmak gerekir. Onbinlerce madde için alerji testi yapılamayacağından alerjiyi araştırmada en önemli özellik doktora bizim vereceğimiz bilgilerdir. Herkese sağlıklı bir hayat diliyorum…